4 Ekim, Dünya Hayvan Haklarını Koruma Günü olarak kutlanmaktadır. Bu anlamlı gün, hayvanların yaşama haklarını koruma konusunda toplum olarak ne kadar yetersiz kaldığımızın ve bu alandaki yasaların yeterince etkili olup olmadığının yeniden sorgulandığı bir fırsatı temsil eder. Ne yazık ki, bugün kutladığımız bu özel gün, birçok kişinin hayvanların yaşam haklarını gerçek anlamda önemsemediğini gösteriyor. Sadece bir gün boyunca, hayvanların haklarını savunuyormuş gibi görünüyoruz. Oysa bu duyarlılığın yıl boyunca devam etmesi gerektiği açık.
Hayvanların korunması adına yapılan etkinlikler, projeler ve söylemler göz önüne alındığında, çoğu kişi sadece 4 Ekim’de bu konuda bir şeyler yapma gereği hissediyor. Bu durum, belirli bir günle sınırlı kalınan bir hayvanseverliğin dışavurumu olarak karşımıza çıkıyor. Ancak meseleyi sadece kedi ve köpeklerle sınırlayan bir bakış açısının, hayvanlar hakkında yeterli bir kavrayışa sahip olmadığımızı gösterdiğini söyleyebilirim. Hayvanları koruma isteğimizdeki bu kısır döngü, aslında geniş bir perspektife sahip olmamız gerektiğini bize hatırlatıyor.
Hayvan kavramını tanımlarken, “hayvan” kelimesinin duyu ve hareket yeteneğine sahip canlı varlıkları ifade ettiğini unutmamalıyız. Bu, yalnızca popüler olan kediler ve köpekler değil, aynı zamanda insandan farklı olarak dil ve akıldan yoksun birçok diğer canlıyı da kapsar. Örneğin, yoğun yaya trafiği altında ezilen karıncalar, masum bir sineği öldürmek için elinizdeki terliği kullanarak canını aldığınız böcekler ve deniz canlıları gibi birçok farklı tür de hayvan kategorisine girmektedir. Dünya üzerindeki tüm hayvanların yaşam hakları, başkalarının gözünde ötekileştiriliyor.
Dün bu konuları kaleme almak istemiştim, fakat hayvanların korunması için yoğunlaşan kutlama günündeki neşe ve sevinci engellemek istemedim. Ancak, 5 Ekim itibarıyla bu konunun üzerine derinlemesine düşünmek oldukça önemlidir. Bugün, kutlamaların geride kaldığı ve çeşitli hesaplamaların, bilimsel ve sosyolojik tartışmaların yapıldığı bir gün. Oysa hayvanların da bizler kadar canlı ve duygusal varlıklar olduğunu unutmamalıyız.
Hayvanların insanları izlerken, yıllık bir hayvan hakları günü kutlamasının ardından bizimle dalga geçtiğini hayal edelim. Onlar, sadece bir gün kutlanan bir sevgi ve şefkatle yetinmiyorlar; onların yaşamları, sürekli bir koruma ve ilgiye ihtiyaç duyar. Bu nedenle, hayvanların haklarını koruma konusunda bizlerin görevleri sadece 4 Ekim ile sınırlı olmamalıdır. Bunun için sürekli bir bilinç ve eylem içinde olmamız gerekiyor.
Sonuç olarak, hayvanların yaşam haklarını savunurken, bu duyarlılığın yılın her günü sürmesi gerektiğini unutmamalıyız. 4 Ekim, bu konuda düşünmemiz ve tartışmamız için bir tetikleyici olmalıdır. Hayvanlara yönelik bir farkındalık yaratmak ve onların haklarına saygı göstermek, her bireyin sorumluluğudur. Bu bilinçte olduğumuz takdirde, gerçek bir değişim meydana gelebilir. Hayvanların maruz kaldığı kötü muameleler, sadece bu bir gün ile sınırlı kalmamalı; her gün, her yerde onlara eşit şekilde sahip çıkmalıyız.